Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Bozkırkurdu...



* “Görün işte, böyle soytarı kişileriz biz! Görün işte, böyledir insan!” Ve tüm şan ve şöhretler, tüm akıllıklar, tüm ussal kazanımlar, insanlığın yücelik, büyüklük ve kalıcılığına yönelik tüm atılımlar yıkılıp gidiyor, maskaraca bir oyuna dönüşüyordu!..

* İnsanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez... Novalis Ne anlamlı bir söz değil mi? Yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! Evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur...

* Ortaçağ' da ki acımasızlıklara ilişkin bir söyleşinin ardından bana demişti ki: "Bu acımasızlıklar gerçekte acımasızlık değildir. Ortaçağ'ın bir insanı bizim bugünkü yaşam üslubumuzu bambaşka açıdan değerlendirir, tümüyle acımasız, dehşet verici ve barbarca görüp aşağılardı! Her çağ, her uygarlık, her gelenek ve görenek kendine özgü bir üslubu içerir, kendisine yaraşır incelikleri ve sertlikleri, güzellikleri ve acımasızlıkları barındırır kendisinde, kimi acıları pek doğal karşılar, kimi kötülükleri sabırla sineye çeker. Ne zaman ki iki çağ, iki uygarlık ve iki din birbiriyle kesişirse, işte o zaman insan yaşamı gerçek bir acıya, gerçek bir cehenneme dönüşür. Ortaçağ'da yaşayacak antik dünyanın insanı havasızlıktan içler acısı bir şekilde boğulup giderdi, bizim uygarlık ortamında bir ilkelin havasızlıktan boğulup gideceği gibi tıpkı. Öyle çağlar vardır ki, bütün bir kuşağın insanları iki çağ, iki ayrı yaşam üslubu arasında sıkışıp kalır, her türlü doğallık, her türlü gelenek ve görenek, her türlü korunmuşluk ve suçsuzluk duygusu çıkıp gider elden. Kuşkusuz herkes bunun aynı ölçüde ayrımına varamaz. Nietzsche gibi biri bugünkü sefaleti bir kuşaktan çok daha fazla süre önce yaşamak zorunda kaldı; onun tek başına, hiç anlaşılmadan yaşadığını bugün binlerce insan yaşamakta."

* Öğrenemediği tek şey, kendi kendisinden ve yaşamından memnunluk duymaktı, bunun üstesinden gelememişti bir türlü...

* Aynı kan ve aynı ruhu paylaşan iki varlık birbirinin can düşmanıysa, böyle bir yaşamın tadı yoktur...

* Yalnızlık bağımsızlıktır...

* Karanlık suskun bir duvardı o kadar...

* En mutsuz yaşamda bile yıldızın parladığı anlar, kum ve çakıl taşları arasında küçük çiçeklerin açtığı anlar vardır...

* Belki tümüyle insan yaşamı ciddi bir yanılgıdan öte bir şey değildir, ilk ananın ölü doğmuş çocuğudur, doğanın başarısız kalmış çılgınca ve dehşet verici bir denemesidir...

* İnsan sadece yarım akıllı bir hayvan değil, Tanrıların bir çocuğudur ve kendisine ölümsüzlük bağışlanmıştır...

* Her insan başkalarında rastlanmayan özelliklerle, başkalarında rastlanmayan nişanlarla donatılmıştır; her birinin kendi erdemleri ve kendi kusurları vardır, her birinin bir 'büyük günahı vardır' öte yandan...

* Kendini asla para için, rahat bir yaşam için satmamış, asla kadınlara ya da güç sahiplerine kendini peşkeş çekmemişti; özgürlüğünü koruyabilmek uğruna bütün dünyanın gözleri önünde kendi çıkarına ve mutluluğuna yüzlerce kez sırt çevirmiş, elinin tersiyle bunları bir kenara itmişti. Bir yerde memurluk yapmak, günü ve yılı belli zamanlara bölerek yaşamak, başkalarının sözünü dinlemek düşüncesi kadar iğrenç ve korkunç bulduğu bir başka şey daha yoktu...

* Güç insanını güç yıkar, para insanını para; köle ruhlu insanı başkalarına kulluk etme, zevk insanını zevk çökertir...

* Güçlü insan, gerçek bir içgüdünün ondan elde etmesini istediği şeyi hiç şaşmadan ele geçirir sonunda...

* ... kavuştuğu özgürlüğün ortasında birden şunu fark etmişti ki özgürlüğü ölümdü, tek başına kalmıştı, dünya onu korkunç bir şekilde kendi haline bırakmıştı; insanlar onu ilgilendirmemeye başlamış, hatta kendisi bile kendisini ilgilendirmez olmuştu; dış dünyayla ilintisizliğin ve yalnızlaşmanın giderek büyüyen havasızlığında yavaş yavaş boğulmaya başlamıştı. Çünkü artık ortada öyle bir durum vardı ki, yalnızlık ve bağımsızlık, istek ve amacı olma özelliğini yitirmiş, onun yazgısına ve mahkumiyetine dönüşmüştü...

* İntihar eden kişiye özgü bir şey varsa, kendi ben'ini, haklı ya da haksız, doğanın pek tehlikeli, kuşkuyla bakılacak ve tehlikelere açık bir tohumu olarak duyumsaması, kendisini her türlü korunmadan uzak, her an başına bir iş gelebilecek biri gibi görmesidir; sanki bir kayanın incecik ucunda durmaktadır da, dışarıdan bir itme ya da içteki ufak bir güçsüzlük, soluğu boşlukta almasına elverecektir.

* Metafizik açıdan bakıldığında ise daha değişik bir durumla karşılaşılır, daha bir açık seçiklik kazanır sorun, çünkü söz konusu açıdan bakıldı mı, "intihar edenler", bireyselleşmeden kaynaklanan suçluluk duygusuna yakalanmış kişiler olarak, kendilerini geliştirip mükemmelleştirmeyi yaşamlarının bir amacı saymayan, tersine kendi kendilerini çözüp dağıtmayı, anne'ye dönmeyi, Tanrıya dönmeyi, evrene dönmeyi amaç edinen varlıklar olarak karşımıza çıkarlar.

* Bir insandaki dayanma gücünün sınırını merak ediyorum doğrusu! Baktım ki katlanılabilirliğin sınırına gelip dayandım, kapıyı açıverir, esenliğe kavuşurum. İntihar eden pek çok kişi vardır ki, bu düşünce olağanüstü güç sağlar kendilerine.

* İnsanlığın her zaman varlığını bir durumu olarak “burjuvalık”, bir denge sağlama, insan davranışındaki sayısız aşırı uçlar ve karşıt çiftler arasında dengeli bir orta ele geçirme çabasından başka bir şey değildir...

* Hayatı yoğun olarak yaşayabilmenin tek yolu faturayı ben'e ödetmektedir...

* Orta sınıftan biri için kendi ben'inden kuşkusuz yeterince gelişmeyip güdük kalmış bu ben’den değer bir şey yoktur. Dolayısıyla yoğunluk pahasına kendini ayakta tutar, güven içinde yaşar, Tanrıya sevdalanmışlığını verip vicdan rahatlığını alır karşılığında, hazzı verip hoşnutluğu, özgürlüğü verip rahatlığı, ölümcül ateşi verip tatlı sıcaklığı arar.. Bu yüzden, yaratılış bakımından, orta sınıfa mensup biri güçsüz bir yaşam dürtüsüyle donatılmıştır, korkaktır, kendisini elden çıkarmaktan çekinir, kolay yönetilecek biridir. Dolayısıyla güç yerine çoğunluğu, şiddet yerine yasayı, sorumluluk yerine oylamayı seçmiştir...

* Gerçekte burjuvazinin diri gücü asla normal üyelerinin özelliklerinden değil, ideallerinin silikliği ve esnekliği dolayısıyla kapsamı içine alabildiği olağanüstü çok sayıdaki outsider'lardan kaynaklanır...

* Hayli yüksek düzeye çıkarılmış bireyselleşme, ben’in karşısında yer alır, onu yeniden yok etmeye yönelir...

* Az kişi vardır ki burjuvaziden kendini koparıp her türlü kısıtlamadan uzak bir yaşamın yolunu ele geçirir, hayranlık uyandıracak bir şekilde yok olup gider...

* Ötekilere, çokluk el üstünde tuttuğu bağımlı kişilere gelince, bunlara üçüncü bir dünyanın kapısı açık bekler, hayali ama bağımsız bir dünyadır bu, mizah dünyasıdır...

* Yukarı ya da aşağı diye bir şey yalnızca düşüncede, yalnızca soyutlamada vardır... Dünyanın kendisi ne yukarı tanır, ne aşağı...

* Hiçbir insan yoktur ki, varlığının sadece iki üç temel öğeden oluştuğu söylenebilsin...

* İnsan yüksek düzeyde bir düşünme yeteneğiyle donatılmış değildir..

* Hiçbir ben gerçekte bütünlük taşımaz, her ben çok yönlü bir dünyadır, yıldızlarla döşenmiş küçük bir gökyüzüdür, çeşitli biçimlerden, aşamalardan, konumlardan, değişik kalıtsal öğelerden ve değişik olanaklardan bir karmaşadır. Bu karmaşaya bütünlük taşıyan bir nesne gözüyle bakması, sanki yalın ve sağlam bir biçime sahip, açık seçik hatlarla belirlenmiş bir nesneymiş gibi ben'inden söz açması, her insanın (en yüksek düzeydekilerin bile) içine düşmekten kurtulamadığı bir yanılgı, bir zorunluluktur, adeta solumak ve yemek yemek gibi yaşamın bir dayatmasıdır.

Yanılgının nedeni basit bir aktarım olayıdır. Beden olarak her insan tektir, ruh olarak asla...

* Göğüs, beden her zaman tektir, içinde barınan ruhlar ise iki ya da beş değil, sayılamayacak kadar çoktur; insan yüz zardan oluşmuş bir soğana, pek çok iplikten dokunmuş bir kumaşa benzer...

* İnsan nihayet süreklilik taşıyan, yerinden oynatılamaz bir yapı değildir (böyle bir şey, bilge kişilerinin aykırı yöndeki sezinlemelerine karşın, Antik dünyanın idealiydi), daha çok bir deneme, bir geçittir, doğayla us arasındaki dar ve tehlikeli köprüdür sadece...

* İnsanı geriye götürecek bir yol yoktur asla...

* Nesnelerin başlangıç noktasında ne suçsuzluk yer alır, ne saflık; görünürde en ilkeli de olsa tüm yaratıklar daha yaratıldığı anda suçludur, kendi içinde çelişkilidir, pek çok parçaya bölünmüş durumdadır, oluşum sürecinin kirli ırmağına kaldırılıp atılmıştır, bundan böyle asla ama asla suyun akışına ters yönde yüzemez. Yol gerisin geri suçsuzluğa, yaratılmamışlığa, Tanrıya değil, ileriye götürür insanı; kurtluğa ya da çocukluğa değil, boyuna suçtan içerilere, boyuna insanlaşmanın daha derinliklerine taşır...

* Her doğuş, evrenden bir ayrılış demektir; belli sınırlarla çevrilmek, Tanrıdan kopup ayrılmak, acılı bir yeniden oluşum demektir. Evrene gerisingeri dönüş, acılarla dolu bireyselleşmenin yok edilmesi, tanrılaşmak demek, evreni yeniden kapsamına alacak gibi ruhun sınırlarını genişletmek demektir...

* Tüm çabalarımız, tüm uygarlığımız, tüm inancımız, alabildiğine hasta düşmüş kıvancımız ve yaşam isteğimiz, her şey çukuru boylayacaktı...

* Kültür dünyamız bir gömütlüktü...

* Söz dinlemek, yemek içmek gibidir. Kim uzun süre böyle bir şeyden yoksun kalmışsa, onun için bundan değerli bir şey yoktur...

* Ölüme karşı savaş, koşul tanımayan inatçı bir yaşam isteği, bütün seçkin kişilerin etkinlik ve yaşamlarının kaynağını oluşturmuştur...

* Ölüp gitmiş yaşlılar ciddiye alınmamalıdır, yoksa kendilerine haksızlık edilmiş olur...

* Ciddilik zamana aşırı değer verilmesinden kaynaklanır...

* Yaşamda ise, biliyor musun, zaman diye bir şey aranmaz; sonsuzluk dediğimiz yalnızca bir an'dır, bir şakanın yer alacağı kadar uzun bir süre yani...

* Senin için bir değer taşıyorsam, senin için bir ayna oluşturuyorum da ondan... Aslında bütün insanların birbirleri için bu tür aynalar oluşturması, birbirlerine böyle yanıt vermeleri ve uyum göstermeleri gerekir...

* Zevk alacağın bir şeyi yapmak için önce başkalarının iznine gereksiniyorsan gerçekten aptalın birisin derim...

* Canavarmış ya da yırtıcı hayvanmış; ne aptalca sözler bunlar!.. Hayvanları böyle sezgilerle nitelemek doğru değil. Öyle, çokluk korkutucu yaratıklardır, ama insanlardan daha dürüsttürler...

* Hiçbir hayvan yoktur ki, bir ara şaşırsın da ne yapıp edeceğini, nasıl davranacağını bilemesin... Hiçbiri sana yaranmak, kendini sana beğendirmek gibi bir amaç gütmez... Tiyatro nedir bilmez hayvanlar...Nasılsalar öyledirler...

* Bilindiği üzere, eskiyen ideolojilerin savunucuları kadar kötü yazı yazan kimse yoktur; kimse temizliğe bu kadar az dikkat ederek, bu kadar az çaba harcayarak mesleğini yürütmez...

* Uğraşıp didinmelerinin başarısız kalacağını bilmekle yaşamın sığ ve aptalca nitelik kazanmaz... İyi bir şey, ideal bir şey uğruna savaşıp amacına ulaşacağını sanman hayatını daha çok sığlaştırır Haryy. İdealler ulaşılmak için mi vardır?.. Bizler, biz insanlar ölümü yok etmek için mi yaşarız?.. Hayır, yaşamamızın nedeni ölümden korkmamız, sonra da onu yine sevmemizdir; özellikle ölümün varlığından dolayı elimizdeki birazcık yaşam bazen kısa bir süre işte öylesine güzel ışıldayıp durur..

* Bir kızın yanına sokulan kimse alay edilmeyi göze alır, alay edilmek bu işe yapılacak bir yatırımdır...

* Her zaman böyle insanlar vardır, yaşama en aşırı istekleri yöneltir, kendi salaklık ve kabalıklarına bir türlü katlanamazlar...

* Doğru, öyleyiz, şeytan us'tur, onun bahtsız çocukları da bizleriz. Doğadan kopuk, boşlukta asılı kaldık...

* Her insan bir değil, on ruhtan, yüz ruhtan, bin ruhtan oluşur...

* Müzikte önem taşıyan haklı olmak değildir, beğeni sahip olmak, müzik eğitimi görmek ve buna benzer şeyler değildir aslında... Müzik yapmak elden geldiğince doğru dürüst, elden geldiğince çok ve yoğun müzik yapmak!.. İşte önemli olan şey...

* Bazen cennet hissediyorum kendimi, bazen cehennemde, çokluk da aynı anda her ikisinde...

* Havasızlıktan boğulmak ise, çok acı bir ölümdür...

* Yaşam az buçuk beğeni sahibi kibar bir fahişe olmama izin verdi...

* Oysa yaşam, gerçeklik, haksızlıktı...

* Zırıltı yerine gerçek müzik, eğlence yerine kıvanç, para yerine ruh, gelişigüzel etkinlikler yerine gerçek eylem, oyun yerine gerçek tutku arayan birine bu sevimli dünya yurt olamaz...

* Zaman ve dünya, para ve güç, küçük ve sığ insanların elinde bulunacak her zaman, asıl insanların elinde ise hiçbir şey. Yalnızca ölüm..
“Hepsi o kadar mı?" "Hayır, ölümsüzlük ayrıca."

* Dini bütün kişiler Tanrının ülkesi derler buna. Benim düşünceme göre, bizim gibiler, başkalarından bir fazla boyutla donatılmış bizim gibi iddialı, bizim gibi içi özlem dolu insanlar, bu dünyadaki hava dışında soluyacakları bir başka hava, zaman dışında ayrıca sonsuzluk olmadı mı asla yaşayamazlar; bu sonsuzluk da gerçeğin ülkesidir işte...

* Sonsuzluk içinde sonraki kuşaklar diye bir şeyden söz açılamaz, birlikte yaşamalar vardır sadece..

* Üstelik bize yol gösterecek kimsemiz de yok, tek kılavuzumuz yüreğimizdeki özlemdir.

* Hermine'yle aramda boy göstermiş düşünceler bana öylesine aşina, öylesine bildik, öylesine benim kendi mitolojim ve imge dünyamdan kaynaklanmış geliyordu ki! Zamansız mekanda yaşayan, bizlerden uzaklara kayıp imge niteliği kazanmış, kristal sonsuzluğun bir hava gibi sarıp kuşattığı ölümsüzler ve bu dünya dışındaki evrenin serin, yıldızsı parıltılar içindeki neşesi - bunlar nasıl oluyor da bana öylesine aşinaydı?..

* Kolay bir yaşam, kolay bir sevgi, kolay bir ölüm, bunlar asla bana göre değildi...

* Bu modern insan çakı gibidir, elinden kuş uçmaz, sağlıklı serinkanlı ve sırım gibi bir insandır, üzerine toz kondurulamayacak bir tiptir, bir sonraki savaşta ne yaman kişi olduğunu kanıtlayacaktır.

* Bense ne modern, ne de modası geçmiş biriydim; zamanın dışına düşmüş, sürüklenip gidiyordum, ölüme yakın, ölüme istekli...

* Hayvansı gözler, her zaman ciddidir...

* Benim küçük tiyatronun dilediğiniz kadar çok loca kapısı vardır, on, yüz, hatta bin kapı. Her kapının ardında da o anda aradığınız şey sizi bekler... Hoş bir hayal galerisidir...
Zamanın aşılmasının, gerçeğe bağımlılıktan kurtulmanın, özlediğiniz şeye ne isim verirseniz artık, bunun kişilik dediğiniz şeyi üzerinizden sıyırıp atma isteğinden başka bir anlam taşımadığını çoktan sezmişsinizdir. Kişiliğiniz içine kapatıldığınız bir hapishanedir...

* En yüksek düzeyde bir mizah yeteneğine kavuşmanın başlıca koşulu da, kendi kendini bundan böyle ciddiye almamaktır...

* Eski bir bilgece sözü biliyorsun: Eldeki bir aynacık duvardaki iki aynadan yeğdir...

* Taşlar olmadan oynayamam çünkü...

* İnsan bir yığın ruhtan, pek çok ben' den oluşur...

* Nasıl ki, delilik yüksek bir anlamda tüm bilgeliğin başlangıcıysa, şizofreni de tüm sanatın, tüm düşlerin başlangıcıdır...

* Kuşkusuz; zaten yaşam her zaman korkunçtur. Bizim suçum.uz da değildir böyle oluşu, ama yine de sorumlusu bizleriz. İnsan doğuyor, hemen o anda da suç yükleniyor üzerine. Bunu bilmiyorsanız, tuhaf bir din dersi almış derim sizin için...

* Ölümsüzler buz gibi havaya katlanabiliyordu...

* Koridorun beyaz ışığının parlak zeminde yansıdığını gördüm. Ölümsüzlerin arasında değildim, henüz değildim. Hala bilmecelerin, çilelerin, bozkırkurtlarının, eziyetli güçlüklerin dünyasındaydım. İyi bir yer değildi, katlanılacak gibi bir mesken değildi bulunduğum yer. Duruma bir son vermem gerekiyordu...

* Sıradan biri bile birkaç yüzyıllık bir koşudan sonra olgunlaşır...


Hermann Hesse...

Share/Save/Bookmark