Yalandır kısalığı yaşamın... Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa... Edip Cansever ...

Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir… Hakan Günday

Kum Kitabı...


* Yazarken her zaman uyuşuk ve ağır davrandım, her tümce kendini farklı şekillerde ortaya koydu: Bir sözcüğe varmadan önce birçok eş anlamlıyı elden geçirmem, sayısız eğretileme içinden seçim yapmam gerekiyor. (...) Başlarda şaşırtıcı sıfat ve eğretilemeler ararken, şimdi şaşırtıcılığın önlenmesi ve her şeyin okuyucu için kolaylaştırılması gerektiğini hissediyorum (...) bence eseri okuyucu kendi yaratır"
Zaman beni sürükleyen bir nehir; ama nehir benim;
beni parçalayan bir kaplan, ama kaplan benim.
Beni tüketen bir ateş, ama ateş benim.
Evren, ne yazık ki, gerçek;
ben, ne yazık ki, Borges'im.

Yıllar boyu, insanoğlu bir boşluğu imgelerle, illerle, krallıklarla, dağlarla, körfezlerle, gemilerle, adalarla, balıklarla, odalarla, aletlerle, yıldızlarla, atlarla, insanlarla doldurur. Ölümünden az önce, usanmaz çizgi labirentinin kendi yüzünün imgesini oluşturduğunu anlar.

Jarge Luis Borges

* - Bu sabah ve karşılaşma düşse, ikimizin de düşü görenin kendisi olduğunu sanması gerekiyor. Belki uyanacağız, belki de hayır. Ama bu arada düşe boyun eğmek zorundayız; dünyayı, doğmuş olmayı, görmeyi, solumayı kabullendiğimiz gibi.

- Ya düş sürerse, dedi kaygıyla .

Gerek onu, gerek kendimi yatıştırmak için, gerçekte hiç de öyle hissetmediğim halde kendine güvenen biri havasına büründüm.

- Benim düşüm yetmiş yıl sürdü. Sonuç olarak, yaşayan 1 hiçbir insan yok ki uyandığında kendini kendisiyle birlikte " bulmasın. işte bizim başımıza gelen de bu -tek fark bizim iki kişi olmamız. Benim geçmişimle, yani seni bekleyen gelecekle ilgili bir şey öğrenmek istemez misin?

* -Günümüzde şair çağına sırt çeviremez, diye devam etti. Bir süre düşünüp ona gerçekten kendini herkesin kardeşi gibi hissediyor mu diye sordum, örneğin bütün ölü gömücülerin, bütün posta dağıtıcılarının, bütün açık deniz dalgıçlarının, bütün çift numaralarda oturanların, bütün ses yitimine uğramışların ve başkalarının. Kitabın ezilen ve yabancılaşmış büyük yığına ilişkin olduğu karşılığını verdi.

- Ezilen ve yabancılaşmış büyük yığının soyut bir kavramdan başka bir şey değil, dedim. Yalnızca bireyler varolurlar -eğer herhangi bir insanın varolduğu söylenebilirse. "Dünün insanı, bugünkü insan değil," diye belirtmişti bir Yunanlı. Cenevre'de ya da Cambridge'de bir sıranın üzerine oturmuş olan biz ikimiz bunun kanıtıyız belki de.

* Unutulmaz olaylar, tarihin kuru sayfaları dışında, unutulmaz sözlere gereksinim duymazlar. Ölüm döşeğinde bir adam, çocukluğunda hayal meyal gördüğü bir oyma baskı resmi anımsamaya çalışır; bir savaşın eşiğine gelen erler çamurdan ya da çavuşlarından sözederler. Bizimki benzeri olmayan bir konumdu ve gerçekte hazırlıklı da değildik. Kaçınılmaz olarak edebiyattan konuştuk; korkarım genellikle gazetecilere söylediklerimden fazla bir şey söylemedim. Öteki benliğim yeni eğretilemeler kat etmeye ve keşfetmeye inanıyordu; ben ise çok açık ve yakın benzerliklerin karşılığı olan, hayal gücümüzün daha önce kabul etmiş olduğu eğretilemelere. İnsanların yaşlılığı ve gün batımı, düşler ve yaşam, geçen zaman ve su. Ona, yıllar sonra bir kitabında yer vereceği görüşü mü anlattım.

* Şiir, gerçekten olmuş olanı değil de, bir özlemi dile getirdiğinde güzeldir.

* Yarım yüzyıl boşuna geçmez. Gelişigüzel okumalar ve değişik beğenilere sahip insanlar arasında geçen bu konuşma sonucunda birbirimizi anlayamadığımızı kavradım. Çok farklı ve çok benzerdik. Birbirimizi aldatmamız mümkün değildi, bu da konuşmamızı zorlaştırıyordu. Her birimiz, öbürünün karikatürden bir kopyasıydı. Durum, daha uzun süremeyecek kadar anormaldi. Öğüt vermek ya da tartışmak yararsızdı, çünkü onun kaçınılmaz yazgısı, benim olduğum kişi olmaktı.

* Bütün bunlar bir mucize ve mucizeler korkunçtur...

* Batıl iki kez boy gösterirse, korkunçluğunu sürdürmez...

* Zaten söylediğimiz bize benzemez her zaman...

* Belirli yaştaki bir bekar için sunulan aşk artık beklenmeyen bir armağandır. Mucize koşulları da belirleme hakkına sahiptir..

* Her zaman, insanlara yasaklanmış bir sözcüktür...
* Yalnızlık bana acı vermiyor, insanın kendisine ve kendi huylarına katlanmasıyla hayat zaten yeterince zor...

* Yıllar özümüzü değiştirmez -özümüz varsa tabii...-

* Sınır, yan yana dizili taşlardan oluşan bir çizgiden başka bir şey değildi...

* Yok etmede gizemli bir zevk vardır...

* Sözcükler, paylaşılmış bir hafıza gerektiren simgelerdir.

* Burada aktarmaya çalıştığım yalnızca benim hafızam; anılarımı paylaşmış olanlar öldüler. Gizemciler bir gülden, bir öpücükten, bütün kuşlar olan bir kuştan, bütün yıldızlar ve güneş olan bir güneşten, bir şarap testisinden, bir bahçeden ya da cinsel ilişkiden yardım umarlar. Bu eğretilemelerin hiçbiri, bizi bitkin ve .mutlu gün ağarımına kadar götüren o uzun son geceyi anlatmama yardımcı olamaz.

* Kötülük yapmak istedim, iyilik yapmışım...

* Hayal meyal gördüklerimizden bazı ayrıntılar varlıklarını sürdürüyorlar...

* Önemli olan bir kereden çok alay ettiğimiz tasarılarımızın tüm evren ve bizler gibi gerçekten ve gizlice var olduğunu duymuş olmamız...

* İnsan, ölülerle konuşurken ölü olduğunu unutuyor...

* Alçaklık değişiklik biçimler alabilir...

* Başarısızlığımı önceden kestirmiştim, ama bir şeyi öngörmekle, gerçekleştiğini görmek arasında fark var. Kendi kendime birçok kereler, zamanın -şu geçmişin, şimdinin, geleceğin, her zamanın ve aslanın sonsuz örtüsü- dışında başka bir gizem olmadığını söyleyip durmuştum. Bu derin düşüncelerin yararsızlığı ortaya çıktı;

* Bir şeyi görmüş olmak için onu anlamak gerekir. Bir koltuk insan gövdesinin, eklemlerinin, öbür organlarının ön kabulünü gerektirir, bir makas ise kesme işlemini. Lamba ve araba için ne söylenebilir? Vahşi, misyonerin Incil'ini algılayamaz; gemi yolcusunun gördüğü halatlar tayfalarınkilerle aynı değildir. Eğer evrenin gerçek bir görüntüsüne sahip olabilseydik, belki de onu anlayabilirdik...

* Merak korkuyu bastırdı...

* Arzu eylemden daha az suçlu değilse, doğru yolda onların da kendilerini şehvetin en aşırısına bırakmalarında bir sakınca olamaz...

* Kimi istemli, kimi istem dışı oynayan, hepsi vazgeçilmez, hepsi zorunlu oyuncular vardı...

* Bir tek suçlu bile yoktur; bilinçli ya da değil. Bilgeliğin çizdiği yolda uygulayıcılıktan başka şey yapan bir tek kişi yoktur... Şimdi hepsi övüncü paylaşıyorlar...

* Bilgi sorunu üzerine tartışıyorduk. İçimizden biri sözü Platoncu kurama, yani her şeyi önceki bir dünyada görmüş olduğumuza, yani bilmenin yeniden öğrenmek olduğuna getirmişti. Yanılmıyorsam babam, Bacon'ın, öğrenmek anımsamaksa, bilmemenin yalnızca unutmuş olma anlamını taşıdığını ileri sürdüğünü söylemişti.

* Bir şey doğruysa, birinin yalnızca bir sefer söylemesi yeterlidir doğruluğunun o an anlaşılması için..

* Her şey her insana açınlanır -en azından bir insanın tanımasına izin verilen her şey-

* En parlak başarılar sözcüklerle perçinlenmezse ışıltılarını kaybederler...

* İnsan kaçınılmaz olarak düşmanına benzer...

* Kimse hiçbir şey öğretemez...

* Zaman içinde birçok kişi oldum, ama bu yalnızca hortum dediğimiz bir fırtınaydı...

* Herkese yaşam her şeyi verir ama çoğunluğu bilmez bunu...

* Birbirine tıpatıp benzeyen iki tepe yoktur, ama yeryüzünün her yanında ovalar aynıdır...

* Olguların artık önemi kalmadı. Zaten uydurma ve düşünme için basit başlama noktaları olmaktan öte bir şey de değiller...

* Önemli olan okumak değil, yeniden okumaktır...

* Yüz yaşlarında, insan olgunlaştığında kendiyle ve yalnızlığıyla yüz yüze gelmeye hazırdır...

* İnsan, yaşamının efendisiyle, ölümünün de efendisidir...

* Dil bir alıntılar birliğidir...

* Zaten her yolculuk uzay yolculuğudur; bir gezegenden öbürüne olsun, buradan karşıdaki ambara olsun, hep aynı...

* Ağıt yazma dışında geçmişi unutmaya çalışıyoruz...

* Her kişinin kendine gereken bilim ve sanatları üretmesi gerekiyor...

* Yüzünü bilmediğim başkalarının belki benden daha iyi işledikleri toprağı işledim...

* Korku çılgın değil, öfkeyi de öldürüyor...

* Çizgi sonsuz sayıda noktadan oluşmuştur; düzlem sonsuz sayıda çizgiden; oylum sonsuz sayıda düzlemden; yüksek oylum ise sonsuz sayıda oylumdan...

* Eğer uzay sonsuzsa, biz uzayın herhangi bir noktasıyız...

* Kişiyi aynı anda hem seyirci, hem de eylemli kılan bu hayaletimsi görünüş, herhalde madeni aynalardan, sudaki yansımalardan ya da basitçe insanın hafızasından kaynaklanıyordu...

Jorge Luis Borges...

Share/Save/Bookmark